Scripps Memorial Hospital La Jolla |
Defnecikle birlikte doğum odasından kendi odamıza geçtiğimizde Türkiye’de de artık sabah olmuş, haberi alan sevdiklerimizden gelen telefonların ardı arkası kesilmiyordu. Herkes en az bizim kadar mutlu ve heyecanlıydı. Babacık da Bombay’den İstanbul’a varmıştı o saatlerde. Ama ben tabii ki daha o uçak inmeden Defne’nin sayısız resmini çekip yollamıştım bile. Doğumumuz aynı anda dünyanın 3 ayrı kıtasına naklen yayın yaptı resmen:)
Kendi ülkemden binlerce kilometre uzakta olsam da o an pek öyle hissettiğimi söyleyemem. Öncelikle benden bir gün önce doğum yapan bir kaç oda yanımdaki Funda ve kardeşi Deniz, sonra her fırsatta yanımızda olan sevgili Diana, Öykü, Öykü’nün Ayşe ablası, Dilek eksik olmasınlar bizi hiç yalnız bırakmadılar. Scripps Hospital’ın Türk hemşiresi Bahar, doktorumuz Melih Bey ve Medius Tour’dan Eveay Hanımı da unutmamak gerek tabii:) Ve daha sonra daha detaylı bahsedeceğim Selma!
Daha önce hiç hastanede yatmamış biri olarak tahminimden daha az yadırgadım yerimi diyebilirim. Hastanede kaldığım iki gece boyunca bana refakat eden annem ile birlikte rahatımız gayet yerindeydi. Yediğim önümde yemediğim arkamda desem yeridir. Devamlı kontrole gelen, bilgi veren, bi ihtiyacım olup olmadığını soran hemşirelerin ardı arkası kesilmedi. Menüden seçtiğim yemekler lezzetliydi, temizlik sık sık yapıldı ve bir gece vakti kola krizim tuttuğunda keşfettiğim içi soft drinkerle dolu bir buzdolabı bile vardı katta:) Hernekadar Amerika’daki hastaneler Türkiye’deki özel hastanelerin lüks ve şatafatının yanına bile yaklaşamasalar da insan ve hasta ilişkilerinde 1 numara oldukları kesin. O iki gün boyunca hatırlayacağım hiç asık suratlı bir hemşirem olmadı:)
Türkiye’den farklı bulduğum diğer bir konu da güvenlik. Daha hastane turu sırasında bu konunun epey üstünde durmuşlardı. Bizzat yaşadıktan sonra da bu uygulamayı çok takdir ettim. Hastanedeki tüm hemşirelerin yaka kartları çalıştığı bölüme özel renkte. Doğum hemşirelerinin yaka kartı sarı ve doğumdan sonra yaka kartı farkli renkte olan bir hemşire gelip sizden bebeği almak istese bile katiyyen vermemeniz gerekiyor. Ayrıca doğar doğmaz bebeğin ayağına bir güvenlik bantı takılıyor ve bebek eğer ayağındaki o bantla doğum katı sınırlarından çıkarsa alarm ötmeye başlıyor, kapılar kilitleniyor. Bant ancak siz hastaneden çıkarken kendi bileğinizdekiyle eşleştirilerek çıkartılıyor. Ve Allah korusun çocuğunuzun NICU (Neonatal Intensive Care Unit) ‘de yatması gerekirse siz hariç önceden bildirdiğiniz sadece 1 yakınınız NICU’ya girip bebeği görebiliyor. O da ancak kendisine verilen özel bilekliği kapıda okutarak. Güvenlik bu derece hassas.
Tam yemelik |
Amerika’da doğum yapmadan önce yapmanız gereken başlıca şey doğum yapacağınız hastaneye kayıt olmak ve cocuğunuz için seçtiğiniz pediatristin adını bildirmek. Eğer kayıt olmazsanız bildiğim kadarıyla ancak Acil’den giriş yaparak doğuma alınıyorsunuz. Tabii biz şirket aracılığyla geldiğimiz için bu detaylarla bizzat uğraşmadık:)
Bize tahsis edilen pediatrisimizin adı Dr. Hitchcock. Hastanede kaldığımız iki gün boyunca kontrole gelen, çıktıktan sonra da 2 kez kliniğine gittiğimiz tatlı doktor. Onu Defne’yi gördüğü ilk an “What a beautiful girl, like all other Turkish women” demesi ve “Why do so many Turks and Mexicans give birth in USA?” diye sormasıyla hatırlıycam :))
Her ne kadar artık ben kullanılmadığını sansam da meğer bebeği kundak yapmak buralarda çok revaçtaymış. Her kontrolden sonra hemşireler David Copperfield el çabukluğuyla öyle güzel kundaklar yapıveriyorlar ki ne kadar uğraşşam da aynısı olmuyor:(
Daha sütüm çok gelmese de kolostrom hedefe tam isabetle Defne’nin midesinde. Bu kadar küçük bir şeyin o kadar büyük bir emme kuvveti nasıl oluyor da oluyor anlayamıyorum yumurtaya can veren ulu Rabbim:))
4.20 kg – 52 cm |
Kuzucuğum ilk gece kollarımda mışıl mışıl uyuyor. Onunla birlikte ben de. Kolaymış ya bu işler diyorum. Ta ki ikinci gece olana dek 🙂 İkinci gecemizde resmen dün geceki bebek gitmiş sanki yerine başka bir bebek gelmiş gibi. Defnecik öyle çok ağlıyor ki bi türlü susturamıyoruz. Biraz annem biraz ben derken pes ediyorum ve butona basıyorum. Hemşire geliyor ve Defne’yi ona veriyorum. 2 saatliğine bebeğe bakıp bize nefes alma fırsatı tanımaları çok iyi geliyor o an. O 2 saat gözümü açıp kapamamla birlikte geçiveriyor elbette. Defne geri geldiğinde hala ağlıyor.Çok ama çok üzülüyorum:( Hem o ağladığı için hem elimden birşey gelmediği için. Herkes doymadığından ağladığı konusunda hemfikir. Sütüm ona yetmiyor ve kimse mama vermeye yanaşmıyor. Dr. Hitchcok kilolu doğan bebeklerin kolay kolay doymayacağını söylüyor. Ne zaman Defnecik 3 günlük olup eve çıkıyoruz ben artık dayanamayıp mama veriyorum ve işte o an huzura eriyor kızım. O mamayı öyle bir emişi var ki yavrum açlıktan kırılmış resmen:((
Bütün testler, tahliller, kontroller yapıldıktan ve hem bende hem Defne’de herşeyin yolunda olduğunu öğrendikten sonra artık 3. günümüzde evimize gidebiliriz. Yuppi:) Üstelik bugün babamız da geliyor:)) 10 gün erken gelip babacığını bekleyemedi Defnecik. Napalım onlarda evde hasret giderirler artık.
Defnecik onsuz hastaneden çıkmasına izin verilmeyen car seat’ine oturuyor ve 4 kişi geldiğimiz hastaneden 5 kişi çıkıyoruz. Bize bu günleri gösterdiğin için şükürler olsun Tanrım sana. Ve evet artık tam anlamıyla DEFNE YOLDA !
Eve gidiyoruz 🙂 |
Miniğin mutlu mesut büyüsün
Çok teşekkür ederim. Sevgilerimle…